Tarih: 16.01.2016

Singapur'a gelmeden evvel Host Familly Programme diye Singapurlu bir aileyle (üniversite çalışanları veya mezunları) vakit geçirme temalı bir programa yazılmıştım. Geldiğimde o programın sunumuna gittim. Sunumdan sonraki akşam "yoğun talepten ötürü bazı adayları elememiz gerekiyordu, üzgünüm ama adaya veda ediyorsunuz" şeklinde bir mail geldi. Birkaç gün sonra "Bir öğrenci çekildiğini açıkladı, bir boş yerimiz var, siz gelmek ister misiniz?" diye bir mail geldi.

"Turujan reddedeni değil, reddeden Turujanı kaybetmiştir." diyip tüm asaletimle e-postayı geri çevirdim. Bugün de böyle bitti.

*

Yok bitmedi tabii, bitirir miyim, bloga yazı lazım.

Bugün aileler ve öğrenciler buluşacaktı. Buluşmaya giderken bir Amerikalı ve bir Avustralyalıyla tanıştım. Beni fazla sallamadan koyu muhabbetlerine devam ettiler, yine her şeyden bahsediyorlar, jazdan falan bahsediyorlar. Yav bu insanlar daima konuşacak şeyi nasıl buluyorlar da bu kadar çabuk kaynaşıyorlar? Kendimi düşündüm de, zamanımın çoğu ekşi sözlükte toplumsal sorunlarımızı okumakla geçiyor. Kaza yorumlayan kamyoncu dayıyı 20 kez izlemişimdir. Her gün ayrı bir rezalet okuyorum. Amerikalıya gidip "bugün de şu rezaletle karşılaştım." desem bana bön bön bakar herhalde, intihar etmek için kendini astığı ip kopunca şirkete dava açıp milyoner olan insanların olduğu bir ülkeden sonuçta.

Neyse, geldik buluşma yerine. Üzerime adımın soyadımın bulunduğu kağıdı yapıştırdıktan sonra maili atan bayan uzaktaki bir masaya doğru bana eşlik etmeye başladı, böyle çekik gözlü biri var genç, "Adamların yetişkini bile benim yaşımda gösteriyor." diye tam söylenecekken aslında onun öğrenci olduğunu öğrendim. Hoca gelmeden öğrencilerle tanıştırmak istemişler.

Arkadaşın ismi Na. Na yani düz Na. Aslında daha uzun muş da (uzun dediği 9 harf fazlası var soyisimle birlikte toplam ki üçünü okumuyorsun). Ben ise isim soyisim yardırdım direkt, ğ'nın şapkasını koymadım bi. Neyse artık dersimi aldım, ismim Turul diyorum, ama u'yu 3. tonda söyleyeceksiniz haa diyorum. Üçüncü tonda söyleyince o ğ aromasını vermeyi başarıyorlar. Bazıları r'leri söyleyemiyor ama olsun.

Neyse, Na'ya soruyorum nerelisin. Güney Koreliymiş. Ben de Türkiyedenim diyorum. Bunu duyunca gülümsemeye başlıyor. "Kardeş ülke" diyor.
Bu Güney Kore - Türkiye ilişkisi gerçekten acayip, düşünsenize savaştasınız, ölüyorsunuz, nerede olduğunu bilmediğiniz çok çook uzak yerlerden adamlar sizi kurtarmaya gelip kendi yaşamlarını riske atıyorlar. Gerçekten çok acayip. Bir de Singapur'un 1965'de Malezya'dan ihraç edilip yanlışlıkla bağımsızlıklarını kazanması, tarihlerinde en büyük kahramanlık anısının bu bağımsızlık gününün yıl dönümünde dolu yağmasına karşın yağmur çamur demeden törene devam etmesi olması çok acayip (kaynak: https://eksisozluk.com/entry/32976404) . Dün de yağmur yağdı, yağmur çamur demeden Chinatown'ı gezip turistlik vazifemi yerine getirdim, plaketimi isterim.

Öbür iki öğrenciden biri Polonya'dan öbürü Yeni Zellanda'dan. Herhalde sadece ülkelere bakarak üç kişi seçsem ben de böyle bir seçim yapardım. Polonya aksanını da özlemişim. Faynaliiiii hoca da geldi.

Böyle havadan sudan konuştuk. Yok yani lafın gelişi havadan sudan konuştuk demiyorum, harbiden havadan sudan konuştuk. Muhabbet Singapur'un havası - x ormanına gideriz - Shire'ın, aman şey Yeni Zellanda'nın havası - x meyvelerini tadarız - Varşova'nın soğuğu - Çin yeni yılını kutlarız - Soğuğun Ankara'sı şeklinde ilerledi. Yapılabilecek şeylerin üzerine yapılan geyiği de anlatmayayım şimdi.

Hoca genç bir hoca. Nanoteknoloji üzerine çalışıyormuş. Polonyalı arkadaş exchange öğrencisi değil, postdoc yapıyormuş, çalışıyormuş yani. Hoca ona torpil geçmiş eheh.

Benim Singapur numarası almam lazımdı, en avantajlı paketi bulayım da internetim de olsun diye paso erteliyordum. Dediler ki git simcardı marketten al sonra internete bağlan internet paketi satın al, iş bu kadar. Ben Türkiye'deki gibi (Slovakya için de aynısı geçerli.) Vodafone bayiisi gibi bir şey bulup orada konuşarak paket almayı falan bekliyorum. Muhtemelen öyle bir bayii de yok burada.

Markete girdik. Iphone'a göre simcard yokmuş. (Iqhone'u olan qızlar €qlesin Faqetime açaq.) Polonyalı dedi ben şehire alışverişe gidicem istersen orada simcard da bakarız sana dedi. Ben de odada age of empires oynamak yerine çıkayım biraz şehri gezeyim daha iyi diye düşündüm, olur dedim.

*

Keşke odada Age of Empires oynasaymışım. (€ycofçu nrdler klesin)

Oğlum bir şey yokmuş ki burada. Neyse varmış gibi anlatayım bari:

Gittiğimiz yer Orchard Road diye bir yer. Yeni aldığım simcarda internet satın alıp etrafta görmelik nereler var diye baktım. Etrafta bir sürü avm var. Napacam lan ben burada, Arap turist miyim ben?

Polonyalı doktorasını Polonya'da almış, ardından buraya başvurmuş ama burs çıkmamış, 2 sene çalışmış, çok sıkıcı diyip bırakıp buraya bir daha başvurmuş kabul almış. Arkadaşlarım Amerika'da, çalışma koşullarının insanı olmamasından yakınıyorlar, burası iyi gözüküyor diyor. Sabahki geyikte x ormanına giderken geçen ormanda yaşıyormuş (tam anlamadım ben de), evler ve tabii kiralar pahalı olduğu için ev sahibiyle beraber kalıyormuş. Onun hikayesi de böyle.

Bankada işi olduğu için ayrıldık, ben etrafı gezdim. Fazla da gezemedim gerçi.

Bayağı güzel bir dokusu var buranın, geniş ve ağaçlarla donatılmış bir cadde: (zaten Orchard bağ/meyve bahçesi demek, road da yol)



Yine bir sürü Çin Yeni Yılı temalı ürün satan dükkanlar var, bir tanesi yolun kenarına kurulmuş:




Burası da alışveriş merkezlerinden biri de hangisi unuttum, o kadar çok var ki :P


                                                                       Bu kedi çok tatlı:


                                                                            Fiyatı da öyle:


Bunlar da çeşitli yeni yıl paketleri. İçindekilere bakmaya cesaret edemedim:



Alışveriş merkezinden elimde torbalarla çıktıktan sonra biraz karnım kazınıyor ve yoldaki bir amcadan Singapur usulü   alıp yiyorum.


Yani ekmek arası dondurma...


Turistlere egzotik gözüksün diye ekmeği de boyamış bir de ahahaha.

Sonra Lucky Plaza diye bir yere girdim, kendimi Ankara Olgunlar veya Bursa Sönmez İşhanı Bodrum kat tarzı bir yerde buldum:



Karşıki alışveriş merkezinde yemek yiyemeyen fakirler buraya toplanmış gibi, Batıkent Gimsa yemek salonuna benziyor burası da:



Lucky Plaza'da bunun dışında elektronikçiler, hediyelik tişörtler ve diğer ıvır zıvırlar var.

Oradan çıktıktan yolumu kaybediyorum,


Neyse ki AVM'nin yosun tutan kısmından kuzeye baktığımı farkedip yolu tekrar buluyorum:

Polonyalı arkadaşla tekrar buluşup az daha geziniyoruz. (Aga anlatacak bir şey yok, fotolara bakın işte)



Bu sokak boyunca eski evler var, sokak nereye gidiyor bilmiyorum:


Plaza Singapura diye bir AVM var, en üst katında birsürü cosplay giysisi, maske ve figür var. Telefonumun şarjı bittiği için çekemedim, Polonyalı arkadaşın da pek ilgisini çekmedi. E normal yani, ben Buzz Lightyear'a bakıp çocukluğumu hatırlıyorum, kıza bir şey ifade etmiyor. Oyuncaklarımı da attırmadım anneme, yeğenime miras kaldı (evet ben bir amcayım) fakat çocukken Mekdanısın hiçbir menüsünü yemeyerek aldırdığım çek bıraklı arabamı sağa sola fırlatmasaydı iyiydi sıpa. (Abime selamlar)

İleride Predator başı alıp geyik başı asar gibi evime asasım var:


Bugün de böyle geçti.

Haydi görüşmek üzere.